10 Mayıs 2011 Salı

New York'taki ''Özgürlük Heykeli''nin Daha Önce Bizlere Ait Olduğunu Biliyor muydunuz?

Geçen yıla kadar ben de bilmiyordum. Osmanlı Tarihine meraklı ve bu konuda fazlaca araştırma yapan, bu yüzden de epey bir bilgi birikimine sahip olduğuna inandığım bir Avukat arkadaşım (M.D.) ile yaptığımız Osmanlıca sohbette ''New York'taki Özgürlük Anıtının Osmanlı zamanında bize ait olduğunu biliyor muydun?'' diye sorması ve akabinde hikâyeyi anlatması, öğrenmemi sağlamış oldu. 

Eve gelince de internette bunun araştırmasını yaparak, daha detaylı bilgiler edindim. Yabancı siteleri kendimce, lisanımın yettiğince irdeledim. Nedense tarihlerinde, bu konuda bizden hiç mi hiiiiç bahsetmiyorlar:)) Ama kişisel bloglarında olsun, kişisel sitelerinde olsun, amerikalı vatandaşlar hiç çekinmeden ''tarihimiz yalan'' diyerek bu konudan cüretle bahsetmişler. Bravo diyorum onlara ve hikâyeye başlıyorum.
Gerek arkadaşımdan, gerekse sitelerden edindiğim bilgileri özetçe sizlere aktarmaya çalışayım.
Olay, Sultan Abdülmecit Han'ın vefatından  önce başlıyor.
Osmanlı Devletinin vilayeti olan Mısır'ın Valisi Said Paşa, Kızıldeniz ve Akdeniz'i birbirine bağlayan ve içinde heykelin de bulunduğu Süveyş Kanalı projesini hazırlatıyor ve Sultan Abdülmecit Han'ın onayına sunuyor. Ama tastik her nedense gecikiyor.
Gecikiyor, çünkü bu proje, 
Fransa ve İngiltere'nin hiç işine gelmiyor. Çünkü Osmanlı Devleti bu projeyle daha da güçlenecekti. Bu sebeple de Sultan Abdülmecit Han'a bu Projeyi onaylamaması için bastırıyor da bastırıyor. Abdülmecit Han, işini yıllarca süründürüyor. Tasdiklemeden de vefat ediyor.
Buyur burdan yak! Neyse ki Said Paşa, İngilizlerin ve Fransızların bu oyununun farkındalığı ile onay gelmese bile, Projenin yapımına başlıyor  bile.:))
Tahta geçen Sultan Abdülaziz Han, yapımı süren bu Projeyi tereddütsüzce onaylıyor ve bu iş için de parayı bastırıyor.:) İngilizlerin ve Fransızların baskılarına aldırmıyor . Üstüne üstlük, bizzat kendisi de bu iş için paralar harcıyordu. Heeyyyt be aslanım!


Geliyor sıra heykele..




Heykel, Mısır'ı ve Osmanlı Devletini temsil edecekti. Mısır'ı temsilen firavunlar döneminin kıyafeti ile elinde bir meşale olan dev bir kadın ve kadının yüzü, batıya dönük olacaktı. Meşaledeki ışığın, uygarlığın doğudan yükselip batıyı aydınlattığını simgelemesini istiyordu. Kadının başındaki 7 sivrili taç, 7 iklimin padişahı olan OSMANLI SULTANI'nı temsil eden, 7 kıta ve 7 denizi simgelemeliydi.
Bu heykel, Asya'nın Işığı olacaktı arkadaş! İşte bu kadar!
Aksilik bu ya! İsmail Paşa, heykel konusunda koyuyor tavrını. 
Çünkü bu heykel Müslüman Mısır halkı tarafından hoş karşılanmayacaktır. 
Heykelin  Mısır'a gelmesini durduruyor. (PUTÇULUK meselesi bakımından) Üstelik Abdülaziz Han, çok heves ettiği bu heykele bizzat paralar ödemişken.
Şimdi burada hemen şöyle dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü ben de böyle düşünmüştüm. ''İsmail Paşa'ya da n'oluyor? Mısır bizim! Üstelik te bunu Padişahımız çok isterken, İsmail Paşa' ya kelle vermek düşer bu durumda!..''  Diyoruz da.. Durumlar, bizim bildiğimiz gibi değilmiş işte:)) Mısır, Osmanlı Devletinin bir eyaletiymiş ama, Dış İşleri Osmanlı'ya, İç işleri de Mısır'a aitmiş.
Burada bize ne yapmak düşer? :)))  Susup, karara uymak düşer. Öyle de olmuş zaten..:) 
Böylelikle heykelimiz, Fransa'da kalır ve depoda, kaderine.  
O dönemlerde Fransa ile Amerika arasında büyük bir dostluk oluşmuş, bu dostluğu da pekiştirmek istemişler. Fransa Amerika'ya nasıl bir jest, nasıl bir yalakalık yapacağını düşünürken, akıllarına Amerika'nın gözüne sokacak dev bir heykel hediye etmek geliyor ve Heykeltraş Bartholdi'ye siparişlerini veriyorlar.
Heykel hukuku temsil etmeliydi, Dünyaya ışık tutmalıydı.. 




Heykeltraş Barkholdi bu işe çok sevinmişti. Çünkü deposunda zaten hazır bir heykel vardı. Bir-iki değişiklik yaparak heykeli onlara sunacaktı. Pek fazla emek vermeyecek, kendisine pek fazla maliyeti de olmayacaktı. Fransa'daki Eyfel kulesini yapan ve de bu kuleye adını veren Gustav Eiffel ile beraber kolları sıvadılar. 


Gereken değişiklikleri ..
..ve gereken düzeltmeleri,  yaptılar.




Dünya'ya ışık tutması işi kolaydı. Çünkü heykelin elinde zaten bir meşale vardı. Bu iş onları fazla yormayacaktı.
Heykelin yüzünü  Philips Dikiş Makinelerinin dul eşinin kendilerine modellik ettiği yüzü kullandılar. 


Eline de hukuku temsilen bir kitap tutuşturdular.. 




Bir-iki değişikliklerle heykel  istenilen duruma gelmişti.


Ve.. heykeli Amerikaya sundular.



Hani Amerikan filmlerinin başlangıcında sıkça gördüğümüz heykel var ya,
işte o heykelin açılışı, kaidenin yapımından sonra 25 Ekim 1886 tarihinde büyük bir görkemle yapıldı.



Heykelimizi tepe tepe kullan Amerika.    Hoş.. Zaten  öyle yapıyorsun ya!  Yine  başkalarının sırtından geçindin.Yine hazıra kondun!  Buna alışıksın zaten.         
BÜYÜKLÜK BİZDE KALSIN..


Reyhan Garip