16 Mayıs 2011 Pazartesi

DÜNYANIN GÖZÜNE AY-YILDIZI SOKTULAR.TEŞEKKÜRLEEER AZERBAYCAN!

SIMSIKI TUTTUĞUNUZ BAYRAĞIMIZ İÇİN.. 

VE AY-YILDIZ'I TÜM DÜNYANIN GÖZÜNE SOKTUĞUNUZ  İÇİN..




SONSUZ 
TEŞEKKÜRLER
AZERBAYCAN..



VE TEBRİKLER.. TEBRİKLER.. 
TEBRİKLEEEEER...


Ş A H A N E Y D İ N İ Z..
TURKEY  AZERBAIJAN

15 Mayıs 2011 Pazar

Eğer bir müminin kalbin kırarsan, Hak'ka eylediğin secde değildir. YUNUS EMRE


Canım çok sigara istediğinde içmemeyi nasıl başarabilirim?

Uzman Klinik Psikolog
Yasemin Meriç Kazdal

Sigarayı birden mi yoksa azaltarak mı bırakmalıyız?

Üzülme! Bil ki ağladığın kadar güleceksin. Sakın bitti sanma her şeyi. CAN YÜCEL


Ne renk olursa olsun kaşın gözün, karşındakinin gördüğüdür rengin.. CAN YÜCEL


Bu Söz; CAN YÜCEL'in ''Herşey Sende Gizlidir'' adlı şiirinden alıntıdır.

13 Mayıs 2011 Cuma

Cem Yılmaz Türkü Çığırdı: Haydee Gidelum Haydeee (Video Tıkla)

''Av Mevsimi'' Fiminden bir sahne yürütmüşler yine korsancılar. :))
Ben, Karadeniz şivesini, konuşma ağzını çok severim. Şarkılarını da... Dinlerken, eminim Kazım Koyuncu gelecek aklınıza. Benim geldi. Nur içinde yatsın.
İşte size filmde Cem Yılmaz'ın insanları coşturarak söylediği Karadeniz Türküsü. İzleyin..



Hayde gidelum hayde
Dağa k’arayemişa
Elun nişanlisina
Ben nasil deyim hayde
Çiktum çami budadum
Endurdum yarisina
Boyle sevdami olur
Girsun yerun dibina
K’izilağaç fidani
Tepeden budanur mi
İnsan sevduği yardan
Bu k’adar utanur mi
Endum dere duzina
Aşlamayi aşladum
Sevdaluk eyi şeydur
Ben da yeni başladum

Kaptırmam sigaramı kimseye! Dağılın Leynnn!


''TAVUK MU YUMURTADAN,YUMURTA MI TAVUKTAN ÇIKTI'' Bilimadamları çözüme ulaştı.



Horoza sormuşlar bu soruyu. Horoz: ''Bana ne! Ben işime bakarım'' demiş:))




Bilimadamlarına göre yumurta tavuktan çıkmış. 
Yumurta kabuğunun sadece tavukların yumurtalıklarındaki proteinden yapılabilinir.  Böyle olunca da, bir yumurta ancak bir tavuğun içinden çıktığı sürece var olabiliyor. Yumurtanın içinde civciv oluşurken, yumurtanın sarısı ve etrafındaki koruycu sıvıyı barındırmada başlıca görev, sert kabuk tabakasına düşüyor.

11 Mayıs 2011 Çarşamba

İbrahim Tatlıses..Ben seni hiç sevmem amaaa... içim yine de cızzz etti..





Seni TV lerde ilk gördüğümde yıl 1974 tü. ''Ayağında Kundura.. yâr gelir dura dura..'' diye çığıra çığıra gelmiştin aramıza. Hoş da gelmiştin yani. Seni çok sevmiştim. 
Ben o zamanlarda 14'ümdeydim. Kürt mürt nedir bilmezdim. Nerden geldiğini, nasıl biri olduğunu da bilmezdim. Urfa neresi diye de bilmezdim. İlgilendirmezdi bile bunlar beni. Sen tanıttın bize Urfayı daaa.. kebabı da. Senin ismini hatırlayamadığımda,  ''Kıvırcık saçlı türkücü'' derdim senin için. 
Sonra bir de ''Ölürsem kabrime gelme istemem, istemeeeeeeeeeeem'' diye bağırdın durdun. Ardından ''Sabuhaaaaaaaaaa'' diye kırdın geçtin ortalığı. 
Birgün evde senin türkünü çığırırken, babamdan kafama bir şamar yemiştim. O seni sevmezdi. O zamanlar bir anlam veremezdim seni sevmemesine. Çok sevdiğim babama, seni sevmediği için çok kızıyordum. Olsun! Ben seni gizli gizli sever ve gizli gizli dinlerdim. Çünkü Almanya'dan gelme Walkman'im vardı benim. Babam ne dinlediğimi duyamazdı. :))) Annem pek aldırmazdı. Tanımazdı bile seni.


Bir mum..iki mum derkeeeeen.. bugünlere geldik seninle beraber. Ama nerelere geldik???? Ben beğenmedim yerimizi. Sen beğendin mi? Doldurduk mu badeleri, ha ninnaaaa?..


Şimdi seni hiç sevmiyorum kıvırcık saçlı adam!. Sen benim o yıllarda sevdiğim türkücü değildin artık. Biliyor musun?.. TV de seni gördüğümde artık kanal değiştiriyorum.


Seni şımarmış, şaşırmış biri olarak görüyorum çünkü. Sahte dobralığın da sıktı beni artık. Ben 1974-1980  modelini seviyorum senin. Aklımda da halâ o modelin var. Sen o zamanlar başkaydın..Ya da ben göremiyordum gerçek yüzünü..
Televizyonlardaki o sivri çıkışlarını arada gördüğümde.. ''Biri bu adamı silkelese ya!'' derdim kızarak.  Amaaaaaa.. bu şekilde olmasını istemezdim doğrusu. Yuhh yani!! Çüşşş!


Neden böyle oldu be kıvırcık saçlı adam? Neden değiştin? Ne gereği vardı bazı şeylerin? Kim bilir, belki de mecbur edildin bazı şeylere.. bilemeyiz..
İnan.. senin şu anda yanına koşturanların  içinde (Nikâhlı eşin ve çocuklarının dışında) gerçekten içi yanan 1 tek insan ya çıkaaaar, ya çıkmaz. Hepsi alış-veriş peşinde. Bunu sen benden çok daha iyi biliyorsun. Aralarında ''Oh olsun!'' deyip de, yüzüne ''Ah çok üzüldüm'' diyenler çooooook. Zeki adamsın ve bunların farkındasın. Farkında olduğunu da biliyorum.  


Ama birşeyi itiraf edeyim mi? Sana çok kızmama rağmen.. hastanedeki görüntülerini gördüğümde.. İÇİM CIZZZ ETTİ  YİNE DE!   Kimbilir, belki de Kundura'nın hatırına! Sadece bu kadarını söyleyebilirim. 


GEÇMİŞ OLSUN BE KIVIRCIK SAÇLI ADAM... ALLAH BETERİNDEN KORUSUN SENİ.. UMARIM
BUNU BİR İMTİHAN OLARAK  KABUL EDERSİN DE, BAZI ŞEYLERİ GÖZDEN GEÇİRİRSİN.
IVIR-ZIVIR ŞEYLER İÇİN DEĞMEEEEEEEEEEEEZ!
SEN KENDİNE VE AİLENE BAK. GERİSİNİ BOŞVEEEEEEEEER!


Reyhan Garip









Maide Suresi/51.Ayet:''Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar) İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez



Maide 51:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَتَّخِذُوا الْيَهُودَ وَالنَّصَارَىٰ أَوْلِيَاءَ ۘ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْضٍ ۚ وَمَنْ يَتَوَلَّهُمْ مِنْكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ ۗ إِنَّ اللَّهَ لَا يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

Diyanet Vakfı Tefsiri:
''Ey iman edenler! Yahudileri ve hıristiyanları dost edinmeyin Zira onlar birbirinin dostudurlar (birbirinin tarafını tutarlar) İçinizden onları dost tutanlar, onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğuna yol göstermez''

Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri:
''Ey iman edenler, yahudilerle hıristiyanları dost edinmeyin! Onlar, birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden her kim onlara yardaklık ederse, muhakkak o da onlardandır. Allah ise zulmedenleri doğru yola çıkarmaz''

Yaşar Nuri Öztürk Tefsiri:
''Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları gönül dostları edinmeyin. Onlar birbirlerinin gönül dostlarıdır. Sizden kim onları gönül dostu edinirse o, onlardandır. Allah, zalimler toplumunu doğruya ve güzele kılavuzlamaz.''



Ben bu adamı çok seviyorum..

Hani.. ''Delikanlı Adam'' derler ya! Hani.. ''Yiğit'' derler.. Hani.. ''T.....'lı Adam'' derler..
Hani.. ''Gözü kara Adam'' derler ya!
Hani.. işte..  Yaa ben Usame Bin Ladin'i  çok seviyorum. Kesinlikle de böyle bir adamın ne öldüğüne, ne de öldürüldüğüne inanıyorum. ABD'nin komik yalanlarından biri bu. Neymiş... ''Kefenledik, denize attık''
Amerikaaaaaaaaa... Haydeeeeeeeeeeeeeeeeeeeee....!!! Pehh! Başedemedin, imajın Dünya'ya karşı sarsıldı ve bu çok komik, çocukların dahi inanmayacağı yalanı uydurdun. Benim bir hocam vardı. ''Yalanın da bir doğrusu vardır'' derdi. :))) Ayrıca bu yalana senin halkın bile inanmadı:))) 
Bu adamdan 3-5 tane olacak, ve de Müslüman Ülkeleri bir araya gelecek.. işte o zaman sen bitiksin Amerika. 
Ama birgün olacak.. sen biteceksin Amerika!

10 Mayıs 2011 Salı

New York'taki ''Özgürlük Heykeli''nin Daha Önce Bizlere Ait Olduğunu Biliyor muydunuz?

Geçen yıla kadar ben de bilmiyordum. Osmanlı Tarihine meraklı ve bu konuda fazlaca araştırma yapan, bu yüzden de epey bir bilgi birikimine sahip olduğuna inandığım bir Avukat arkadaşım (M.D.) ile yaptığımız Osmanlıca sohbette ''New York'taki Özgürlük Anıtının Osmanlı zamanında bize ait olduğunu biliyor muydun?'' diye sorması ve akabinde hikâyeyi anlatması, öğrenmemi sağlamış oldu. 

Eve gelince de internette bunun araştırmasını yaparak, daha detaylı bilgiler edindim. Yabancı siteleri kendimce, lisanımın yettiğince irdeledim. Nedense tarihlerinde, bu konuda bizden hiç mi hiiiiç bahsetmiyorlar:)) Ama kişisel bloglarında olsun, kişisel sitelerinde olsun, amerikalı vatandaşlar hiç çekinmeden ''tarihimiz yalan'' diyerek bu konudan cüretle bahsetmişler. Bravo diyorum onlara ve hikâyeye başlıyorum.
Gerek arkadaşımdan, gerekse sitelerden edindiğim bilgileri özetçe sizlere aktarmaya çalışayım.
Olay, Sultan Abdülmecit Han'ın vefatından  önce başlıyor.
Osmanlı Devletinin vilayeti olan Mısır'ın Valisi Said Paşa, Kızıldeniz ve Akdeniz'i birbirine bağlayan ve içinde heykelin de bulunduğu Süveyş Kanalı projesini hazırlatıyor ve Sultan Abdülmecit Han'ın onayına sunuyor. Ama tastik her nedense gecikiyor.
Gecikiyor, çünkü bu proje, 
Fransa ve İngiltere'nin hiç işine gelmiyor. Çünkü Osmanlı Devleti bu projeyle daha da güçlenecekti. Bu sebeple de Sultan Abdülmecit Han'a bu Projeyi onaylamaması için bastırıyor da bastırıyor. Abdülmecit Han, işini yıllarca süründürüyor. Tasdiklemeden de vefat ediyor.
Buyur burdan yak! Neyse ki Said Paşa, İngilizlerin ve Fransızların bu oyununun farkındalığı ile onay gelmese bile, Projenin yapımına başlıyor  bile.:))
Tahta geçen Sultan Abdülaziz Han, yapımı süren bu Projeyi tereddütsüzce onaylıyor ve bu iş için de parayı bastırıyor.:) İngilizlerin ve Fransızların baskılarına aldırmıyor . Üstüne üstlük, bizzat kendisi de bu iş için paralar harcıyordu. Heeyyyt be aslanım!


Geliyor sıra heykele..




Heykel, Mısır'ı ve Osmanlı Devletini temsil edecekti. Mısır'ı temsilen firavunlar döneminin kıyafeti ile elinde bir meşale olan dev bir kadın ve kadının yüzü, batıya dönük olacaktı. Meşaledeki ışığın, uygarlığın doğudan yükselip batıyı aydınlattığını simgelemesini istiyordu. Kadının başındaki 7 sivrili taç, 7 iklimin padişahı olan OSMANLI SULTANI'nı temsil eden, 7 kıta ve 7 denizi simgelemeliydi.
Bu heykel, Asya'nın Işığı olacaktı arkadaş! İşte bu kadar!
Aksilik bu ya! İsmail Paşa, heykel konusunda koyuyor tavrını. 
Çünkü bu heykel Müslüman Mısır halkı tarafından hoş karşılanmayacaktır. 
Heykelin  Mısır'a gelmesini durduruyor. (PUTÇULUK meselesi bakımından) Üstelik Abdülaziz Han, çok heves ettiği bu heykele bizzat paralar ödemişken.
Şimdi burada hemen şöyle dediğinizi duyar gibiyim. Çünkü ben de böyle düşünmüştüm. ''İsmail Paşa'ya da n'oluyor? Mısır bizim! Üstelik te bunu Padişahımız çok isterken, İsmail Paşa' ya kelle vermek düşer bu durumda!..''  Diyoruz da.. Durumlar, bizim bildiğimiz gibi değilmiş işte:)) Mısır, Osmanlı Devletinin bir eyaletiymiş ama, Dış İşleri Osmanlı'ya, İç işleri de Mısır'a aitmiş.
Burada bize ne yapmak düşer? :)))  Susup, karara uymak düşer. Öyle de olmuş zaten..:) 
Böylelikle heykelimiz, Fransa'da kalır ve depoda, kaderine.  
O dönemlerde Fransa ile Amerika arasında büyük bir dostluk oluşmuş, bu dostluğu da pekiştirmek istemişler. Fransa Amerika'ya nasıl bir jest, nasıl bir yalakalık yapacağını düşünürken, akıllarına Amerika'nın gözüne sokacak dev bir heykel hediye etmek geliyor ve Heykeltraş Bartholdi'ye siparişlerini veriyorlar.
Heykel hukuku temsil etmeliydi, Dünyaya ışık tutmalıydı.. 




Heykeltraş Barkholdi bu işe çok sevinmişti. Çünkü deposunda zaten hazır bir heykel vardı. Bir-iki değişiklik yaparak heykeli onlara sunacaktı. Pek fazla emek vermeyecek, kendisine pek fazla maliyeti de olmayacaktı. Fransa'daki Eyfel kulesini yapan ve de bu kuleye adını veren Gustav Eiffel ile beraber kolları sıvadılar. 


Gereken değişiklikleri ..
..ve gereken düzeltmeleri,  yaptılar.




Dünya'ya ışık tutması işi kolaydı. Çünkü heykelin elinde zaten bir meşale vardı. Bu iş onları fazla yormayacaktı.
Heykelin yüzünü  Philips Dikiş Makinelerinin dul eşinin kendilerine modellik ettiği yüzü kullandılar. 


Eline de hukuku temsilen bir kitap tutuşturdular.. 




Bir-iki değişikliklerle heykel  istenilen duruma gelmişti.


Ve.. heykeli Amerikaya sundular.



Hani Amerikan filmlerinin başlangıcında sıkça gördüğümüz heykel var ya,
işte o heykelin açılışı, kaidenin yapımından sonra 25 Ekim 1886 tarihinde büyük bir görkemle yapıldı.



Heykelimizi tepe tepe kullan Amerika.    Hoş.. Zaten  öyle yapıyorsun ya!  Yine  başkalarının sırtından geçindin.Yine hazıra kondun!  Buna alışıksın zaten.         
BÜYÜKLÜK BİZDE KALSIN..


Reyhan Garip



7 Mayıs 2011 Cumartesi

''Kötünün bilinmediği yerde, iyiliği tarif edemezsin'' ZERDÜŞT


Peygamber olduğu söylenir. Hakkındaki bilgiler tahminler ile verilir. Nerede ve nasıl doğduğu, nerede öldüğü,  tam olarak bilinmiyor. İran'da M.Ö. VII. yıllarında yaşadığı tahmin ediliyor. Aslında böyle birinin de tam olarak yaşadığı tam olarak bilinmiyor. Bence peygamber falan değildi Zerdüşt (İranlılar duymasın) Bir Felsefeciydi bana göre. Felsefesi de iyilik ve kötülük üzerineydi. Gerçi din de bir felsefedir ya..
Nietzsche de bu yüzden Zerdüşt'e takmış ve irdelemiş :))


               Zerdüşt'ün diğer hoşuma giden bir sözü:

    "Anlamıyorlar beni: Bu kulaklara göre ağız değilim ben"


Reyhan Garip 


6 Mayıs 2011 Cuma

Fausto Zonaro'nun Tablolarındaki Kopyalar..



Zonaro (1854-1929), İtalya'da doğmuş ve hayata bir ressam olarak değil, bir duvar ustası olarak atılmış. Ressamlığa ise, bu işinden sıkılmasıyla başlamış. 

Evlenerek, aşırı bir tutkuyla hayran olduğu İstanbulumuza eşiyle birlikte gelip, yerleşmişler. 
Büyük beğeni toplayan Zonaro'nun tabloları, II.Abdülhamit'in de beğenisini kazanmış ve Saray Ressamlığı unvanına layık görülmüştür. 20 yıl Saray Ressamlığı yapmış.
II.Abdülhamit'in devrilmesiyle, Zonaro'nun Saray Ressamlığı unvanı da kaldırılmıştır. Zonaro, ailesiyle birlikte o aşık olduğu İstanbul'u terkederek, memleketine dönmüştür.

''Ertugrul Süvari Alayı Köprüde'' adlı bu eser, Zonaro'yu Saray Ressamlığına yükseltmiştir.
Zonaro bu resmi yapabilmek için, Galata Köprüsündeki bu geçide her hafta giderek izlemiş ve öyle resmetmiştir.
''Ertuğrul Süvari Alayı Köprüde'' adlı yine bu eseri, Zonaro 2.kez  yapmıştır.
Fransız Meclis Başkanı'nın tabloyu çok beğenmesi üzerine Sultan Abdülhamit, ''sizindir'' diyerek Fransız Büyükelçiliğine hediye etmiş ve Fausto'dan bu tabloyu 2.kez yapmasını istemiştir. Fausto yapıyor tabloyu ama, göze çarpan değişiklerle. Dikkat ederseniz, ilk yaptığı ile sonradan yaptığı arasındaki farkları hemen farkedeceksiniz. Bu tablo şu an Dolmabahçe Sarayındadır.


Tabii ben bu hikâyeye inanmıyorum. Resmin sol trafının değişmesi bana mantıklı geliyor. Çünkü insanları farklı çizmiş. Ama resme dikkatlice bakarsanız, sağ tarafı milimetrik aynı, sadece yüzleri değiştirilmiş. Resim verildikten sonra bu resmin aynısı tutturulamaz. Bence bize anlatılan hikâye uydurma! Fausto yine kopya çekmiş, ve fırça darbeleriyle değişiklikler yapmış. 


Aşağıda, Zonaro'nun o güzel tablolarından birkaçını göreceksiniz. 
''Haykıran Rufai Dervişleri'' adlı eseri 1910 yılında Üsküdar'da bir tekkeyi ziyaret ederek yapmıştır. Ama, resmederken ilk önce tablonun sol tarafına, zikreden Rufai dervişlerini, ortaya da müritlerin üzerine basan şeyhi yerleştirmiş. Dervişlerin de gerisinde namaz kılan bir bir insan resmetmiş.
Zonaro, arkadaşının kendisini, ''Namaz kılan bir Müslümanın önünde hiçbir şeyin olmaması gerek''tiği konusunda uyarması üzerine, tablodaki bu detayı hemen çıkarmış. 
Zonaro bu çalışmasında, dervişleri ziyaret edenlerin arasında eşi ve kızlarını, dervişlerden birine de kendisini resmetmiş.

''10 Muharrem'' adlı muhteşem eserlerinden biri. Zonaro bu tabloyu Ülkesine giderken yanında götürmüş, 10 yıl önce bir kolleksiyoner tarafından satın alınıp, Türkiye'ye getirilmiştir.


Şimdi size aşağıda 'Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a Girişi' adlı birbirinin benzeri 3 resim gösteriyorum. 
Benjamin Constant adlı ressam, 
bu resmi 1876'da yapmış

Ressam Şehit Hasan Rıza ise,
 1898 yılında yapmış. Bir-iki değişiklikler uygulamış. Hasan Rıza kendini Fatih'imizin sol yanındaki Yeniçeri olarak resmetmiş.

























Ressam Fausto Zonaro da bu resmi,

1905 yılında yapmış. Sadece Bir-kaç fırça darbesi uygulamış. Tarihe de damgasını vurmuş. Kendisini Hasan Rıza'nın yaptığı gibi,

Fatih'in sol yanındaki Yeniçeri olarak resmetmiş:))





SİZİ GİDİ KOPYACILAR SİZİİİİİİİ!!!!!

:)))))))))